Giyim Büyük beden Tesettür Etek Trenckot tarz eşofman takımları bayan Mont Gömlek Pantolon T-shirt Sweatshirt Kırmızı elbiseler Ceket
‘Asrın Felaketi’ olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli depremler geriye olumlu ve olumsuz pek çok manzara bıraktı. Türkiye’nin deprem felaketi sonrası 4. seviye alarm vermesi üzerine uluslararası toplumdan destek, dayanışma ve yardım haberleri peş peşe geldi. Dünyanın dört bir yanından gelen yardım ekipleri Türkiye için seferber oldu. Devletlerin yanı sıra birçok ülkede kitle ve sivil toplum örgütleri, vakıf ve sendikalar da düzenledikleri kampanyalarla yardımlar toplayıp Türkiye’ye gönderdi. Ülkelerin tasada ve kederde bu şekilde kenetlenmesi uygarlık adına sevindiren bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Böylesi tarihi bir dayanışma örneğinin yanında hırsızlık, yağmacılık, eşkıyalık ve linç gibi barbarca davranışların görülmesi ise maalesef sosyal değerleri aşındıran bir ‘ahlak krizi’nin de yaşandığını açığa çıkardı.
TÜRK’ÜN TÜRK’TEN BAŞKA DOSTLARI DA VARMIŞ…
Tarihsel süreçte farklı sebeplerle karşı karşıya geldiğimiz kimi ülkelerin, son yaşanan felakette Türkiye ile dayanışmaya gelmesi bazı milli tabuların da sorgulanmasına neden oldu. Son yüzyılın en büyük doğal afetiyle sarsılan Türkiye, İsrail’den Ermenistan’a, Yunanistan’dan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne, Fransa’dan ABD’ye kadar uzanan birçok ülke tarafından yoğun bir şekilde desteklendi.
Son yıllarda zaman zaman gerginliğin tırmandığı Yunanistan, 1999’da olduğu gibi arama-kurtarma ekipleriyle birlikte tonlarca insani yardım malzemesi gönderdi, dayanışma ve yardımlaşma kampanyaları düzenledi. Depremden 9 saat sonra 40 kişilik yardım ekibi gönderen Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi, daha sonra farklı tarihlerde Barzani Yardım Vakfı (BCF) öncülüğünde yüzlerce arama kurtarma ekibi, cerrahların da yer aldığı sağlık ekipleri, ambulans, vinç gibi iş makineleri ve insani yaşam malzemelerinden oluşan onlarca tırlık yardımı depremden etkilenen bölgelere ulaştırdı. Depremden sonra Türkiye’ye yardıma koşan ilk ülkelerden biri de İsrail oldu. Temel insani yardım malzemeleri, teknik ekip ve arama kurtarma timleri ile sahada olan İsrail aynı zamanda 230 kişilik ekiple Kahramanmaraş’ta 7/24 hizmet veren bir sahra hastanesi de kurdu. Arama kurtarma ekipleriyle Adıyaman’da çalışmalara katılan Ermenistan ise 5 tır dolusu 100 tonluk gıda ve ilaç gibi acil yardım paketi desteğinde bulundu. Yardım tırları, 35 yıldır kapalı olan sınır kapısından Türkiye’ye geçti. Iğdır’da bulunan Alican Sınır Kapısı, en son 1988’de Ermenistan’daki deprem için açılmıştı.
Böylelikle siyaseten içe kapanmacı ve ötekileştirici bir deyim olarak karşımıza çıkan ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ sözünün son süreçle birlikte bir kez daha geçersiz ve gerçekdışı olduğu ortaya çıktı. Bu uluslararası dayanışma halini insanlık adına olumlu bir işaret olarak ele alan bazı uzmanlar, bu durumu, sonraki dönemlerde siyasal çelişki ve çatışmaların son bulması için de bir fırsat olarak değerlendiriyor.
‘AMERİKA YAPTI’ DEMEK, AKIL TUTULMASIDIR!
Sanal âlemde özellikle sıra dışı ve olağanüstü durumlarda rastlanan bilgi kirliliği çoğu zaman ilginç komplo teorilerine de kapı aralıyor. Toplumu korkuya ve paniğe sevk eden doğal afet gibi zamanlarda komplo teorilerinin gerçeğin önüne geçmesi ise en büyük tehlikelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında bu tür asılsız bilgilerin önüne geçmek büyük önem arz ediyor.
6 Şubat’ta yaşanan depremlerin ardından Türkiye yaralarını sarmak için mücadele verirken çeşitli sosyal medya mecralarında yine oldukça tuhaf bir iddia yayıldı. İddia, depremden birkaç gün önce Boğaz’da görüntülenen ABD’ye ait bir savaş gemisinin İstanbul Boğazı’na demirlediği ve depremi tetiklemek için orada olduğu yönünde söylentilerle paylaşıldı. Söz konusu iddia daha önce de sıkça gündeme gelen HAARP denilen Amerika merkezli bir projeyle ilişkilendiriliyor. Buna göre bu projeyle Amerika ‘yapay depremler’ üretebiliyor.
Açılımı ‘Yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı’ olan HAARP, Alaska’da sürdürülen bilimsel bir proje. Projenin temelde radyo iletişim ve gözlem araştırmalarını geliştirmek amacıyla atmosferin en dış katmanı olan iyonosferde araştırmalar ve deneyler yapmak olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, bu projenin milyonlarca tonluk kaya parçalarını harekete geçirebilecek bir enerjiyi üretemeyeceğini vurguluyor. Sonuçta deprem gibi bir afetin dış kaynaklı bir müdahale ile tetiklenmesinin olanaksız olduğunu hatırlatan uzmanlar bu tür bilimdışı iddialara itibar edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Sorumsuz müteahhitler, kötü işçilik, yetersiz denetim, kalitesiz yapı malzemeleri gibi nesnel sorunları ve ihmalkârlıkları görmezden gelip doğaüstü becerilere sahip kudretli bir takım ‘kötülerin’ buna yol açtıklarını söylemek ‘akıl tutulması’ olarak değerlendiriliyor. Bu tür iddiaların altında psikolojik faktörlerin yattığını belirten uzmanlara göre bu yönelim, sorunları dışsallaştırmak suretiyle sorumluluktan kaçmayı sağlıyor böylece rahatlatıyor. İlkel zamanlarda doğal afetleri açıklayan mitolojik hikâyelerin yerini 21. Yüzyıl’da akıldışı teorilerin almış olması ise bir ‘garabet’ olarak nitelendiriliyor. Öte yandan uzmanlar, bilimin yeterince değer görmediği ülkelerde bu tür komplo teorilerinin daha yaygın olduğunu vurguluyor.
YAĞMACILIK, ÇÜRÜMEYİ GÖSTERİYOR!
Ağır insani ve maddi sonuçları olan deprem gibi felaketlerde ‘yardımlaşma, dayanışma’ gibi güzel davranışlar öne çıkarken ne yazık ki aynı zamanda birçok çirkinlik de gözlemlenebiliyor. 1999 Gölcük depreminde görüldüğü gibi son yaşanan felaketin ardından da ‘yağmacılık, eşkıyalık’ gibi utanç verici görüntüler kaydedildi. Bu durum, ahlaki dejenerasyonun geldiği noktayı da gösteren vahim bir gösterge olarak kayıtlara geçti. Yağma ve gasp suçu, toplumu tehdit eden suçların başında geliyor. Uzmanlar bunun sadece bir güvenlik sorunu olmadığını aynı zamanda toplumun altını oyan tehlikeli bir durum olduğunu vurgularken bunun önüne geçmek için de sosyal alanda çok boyutlu çalışmaların yürütülmesi gerektiğini belirtiyor.
LİNÇ, KABUL EDİLEMEZ!
Afet bölgesinde yağmacılıkla birlikte ortaya çıkan bir diğer tehlike ise ‘linç’ oldu. Yağma yaptıkları iddia edilen kişilerin linç edildiği bazı görüntüler çeşitli mecralarda yayıldı. Uzmanlara göre linç de en az ‘yağmacılık’ kadar infial uyandırması ve dehşete düşürmesi gereken korkunç bir eylem ve çoğu zaman buna katılanlar ‘adaleti sağlamak’ adına değil kişisel huzursuzluğunu ve hoşnutsuzluğunu dışa vurmak için buna kalkışır. Hukukçulara göre kişi kim olursa olsun ne yapmış olursa olsun hukuki süreçlerde bunun tespiti yapılır ve ona göre bir cezalandırılmaya gidilir. Bu, modern hukuk düzeninin, ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesinin ve buna bağlı olan ‘masumiyet karinesi’ kavramının gereğidir. Buna göre kişinin bir suçu işlediği kanuna uygun somut ve kesin delillerle kanıtlanmadığı müddetçe bu kişi suçsuz kabul edilir. Aksi takdirde keyfi suçlamalar ortaya çıkar ki bu da her türlü kaosa ve sosyal çöküşe neden olur. Dolayısıyla linçin, hiçbir surette ve koşulda tolere edilmemesi veya mazur görülmemesi gerektiği vurgulanıyor.
Haber: Vedat AK
Yazın gelmesiyle pazar tezgahları renklendi...
Yerli turistler peygamberler şehri Şanlıurfa'yı...
Manuel terapi nedir, faydaları nelerdir?
Türkiye okumuyor ve okumamanın bedelini ağır...
Suriyeli göçmenler Almanya'da belediye başkanı...
İskoçya’nın yeni başbakanı Müslüman...
Depremde ağır yıkıma uğrayan Nurdağı’nda...
Vefatının 63. yıl dönümünde büyük İslam...
Bu habere yorum yapan ilk siz olun!